29 Kasım 2012 Perşembe

denge...

annem... canım benim... bitanem.. son zamanlarda çok dengesiz davrandığımı söylüyorlar ve bakıyorum dengesizliğim son iki ay içinde tavan yapmış... bana ne olduğunu anlamaya çalışıyorum... aşık oldum.. dünyanın en mutlu insanı olmam gerekirken neden mutsuzum ben... hep neşeli bi insan oldum şimdiye kadar... bugün o kadar güzel başladım ki güne... herşey pırıl pırıldı... sonra bi telefon geldi en sevdiğimden... içimdeki pırıltıların yarısını alıp götürdü... sonra bir telefon daha geldi sevdiğimden, yine aydınlandı yüreğim, yine aşk yine coşku... sonra bir telefon daha... bu sefer tüm pırıltılarımı yok etti içimdeki... neden böyle oluyor ki... ben kimseyi mutsuz etmek istemiyorum... neden böyle oluyor... neden beni anlamak istemiyor... ne kadar dikkat edersem edeyin bana kızacak birşey buluyor sevdiğim... ve ben hergün biraz daha eksiliyorum... ve ben mutluluğumu sadece bir insana bağlamanın ne kadar yanlış olduğunu anlamaya başlıyorum artık...

16 Kasım 2012 Cuma

gariplik...

bi gariplik var anne içimde... bazen çok mutluyum... sevinçten gökyüzüne tırmanıyor ayaklarım... bazen de öyle mutsuzum ki yerin yedi kat dibine inip kaybolmak istiyorum... insanlara olan güvenimi inancımı kaybettim ben... bana gücünü bıraktın giderken... artık çok daha güçlüyüm... ayaklarım yere çok sağlam basıyor... korkmuyorum hiçbirşeyden... ama birgün öyle bişey oluyor ki.. yer ayaklarımın altından kayıyor.. yaprak gibi titriyorum adım atarken... ürkek bir tavşan gibi saklanacak delik arıyorum herkesten.... bi arkadaşım iki uçtasın kendine dikkat et dedi bana... haklı galiba, bir sağa bir sola savruluyorum ben, sen yokken... yolumu bulamadım daha... kayıp caddelerde, sokaklarda beni arıyorum... dudaklarımda bi ıslık en sevdiğim şarkıyı çalarken... başıboş sokak köpekleri gibi dolanıyorum... birileri beni sevsin, başımı okşasın istiyorum... her uzatılan eli sevgiden sanıyorum... sokak köpeklerinin sevgiye açlığını yaşıyorum anne... bu yüzden yanlış insanları seviyorum... yanlış insanlara güveniyorum... atılan her kemiğin karnımı doyuracağını, sevgisizliğimi azaltacağını sanıyorum... oysa atılan kemikler yakıyor canımı... anlatamıyorum kimseye... ne kadar acınacak bir durumda olduğumu... güçlüyüm güçlüsün güçlü oyunu oynuyorum ben... dayanamayacağım bir depremde köklerim topraktan sökülene dek, sımsıkı basıyorum toprağa... deprem yakında hissediyorum anne...

10 Kasım 2012 Cumartesi

yorgunluk...

yorgunluk mu... yoğunluk mu bu hissettiğim bilemiyorum anne... iş yoğunluğu... aşk yoğunluğu arasında en çok ikimizi kaybettim galiba ben... seni ne çok özledim bi bilsen.. yanına gelmeyi, sana sarılmayı, öpmeyi, seni kızdırmayı öyle çok isterdim ki... sen öldüğünde hiç ağlayamadım ben.. sende biliyorsun.. şimdi hergün ağlıyorum anne... gözyaşlarıma sahip olamıyorum.. akıyorlar yağmur gibi.. özlemek ne kadar acıymış.. kimse beni anlamıyor.. herkes onların istediği biri olmamı istiyor.. kimse gerçek lale ne hisseder merak bile etmiyor... insanların ellerinde bir oyun hamuru gibiyim annem.. şekillendikçe şekilleniyorum.. her girdiğim şekil biraz daha yakıyor canımı... daha da katılaşıyorum... sen olsaydın bana çok kızardın biliyorum... ezdirme artık kendini diye.. üzme bu kadar... herkese sevdiremezsin kendini... herkesi mutlu edemezsin.. böyle bi dünya yok... içim acıyor... öyle boşluklar var ki içimde... taşlar yerlerine büyük gürültülerle oturuyor.. otururkende bir o kadar yakıyor canımı.. çıkardıkları gürültü ürküyor beni... bilirsin çok korkardım yüksek sesten... gökgürültüsünden... ama bunlara bile alıştım annem... sen yoksun... sığınacak limanım yok.. yalnızım çok.. öyle yalnızım ki... kayboldum... ellerimi tut anne....

1 Kasım 2012 Perşembe

uzun zaman..

uzun zaman oldu annem sana yazmayalı... şimdi eski yazdığım yazılara baktım aylar olmuş meğerse.. bu arada biz neler mi yaptık ??? aslında hiç sorma desem.. seni çok kızdıracak şeyler yaptık hepimiz.. ben sonunda boşandım mesela eşimden.. biliyorum onu çok seviyordun ama ben sevemedim be annem.. olmadı bi türlü işte.. onbeş yılımı bi imzada hediye ettim ona... sonra bi iş buldum... çok sevdiğin yan komşun var ya.. işte onun damadının şirketinde çalışıyorum şimdi.. keşke yaşayıp görseydin ne kadar gurur duyardın benimle.. herzamanki gibi.. bu dünyada belki de tek tesellim her zaman gurur duyduğun bir evlat olmam.. seni hiç üzmedim annem.. sende beni hiç üzmedin.. biz hep tamamladık seninle birbirimizi... sonra sen beni bırakıp gittin... yokluğun şimdi boğazımda bir demir leblebi.. her yutkunduğumda acıtıyor yokluğun... ağlamayı yakıştıramıyorum ki kendime.. hep güldürürdün sen beni çünkü.. öyle hatırlamak istiyorum seni... her canım yandığında başımı dizlerine koyduğum anlar aklıma geliyor.. sonra senin tombul ellerinin başımı okşaması.. bi yokluk bu kadar mı acıtır insanın canını... uzun bi süre yaşamak istemedim biliyorsun... bunu sen hastayken sana da söylemiştim.. sonra herkesin bana ihtiyacı vardı.. gördüm.. senin yerine geçmem gerekti.. geçtim... sen olamadım ama hepsine anne yarısı oldum... sen huzur içinde izle bizi cennetinden.. sen yokken herkesi korumaya çalışacağım... biliyorum sende bizi cennetten koruyor kolluyorsun...o tombul ellerini hissediyorum hep sırtımda... sen yaparsın lale diyorsun bana... sen en güçlüsüsün bunu da yaparsın... sen gittin ve giderken gücünü de bana bıraktın.. yoksa nasıl başederdim sensizlikle..
bi de aşık oldum bu arada ben... ve bu aşkta senin parmağının olduğunu düşünüyorum hep... sanki benim için, bana en uygun olanı seçip göndermişsin gibi geldi... benim bi üç harflim var artık... içimde ki kocaman kara deliği rengarenk gökkuşağıyla doldurdu o... hiçkimseye bu kadar ait hissetmemiştim kendimi... doğru yapıp yapmadıımı sorgulamadım ilk defa.. ona baktım... gözlerine baktım.. benim doğrum olduğunu gördüm onun... inanıyorum oda beni çok seviyor... senin kadar sevmese de çok sevdiğini biliyorum ben... çok yorulduğumu düşündüğüm zaman gözlerimi kapatıyorum.. sonra sen geliyorsun gözümün önüne.. yine sen güçlüsün yola devam et diyorsun bana... senin kadar kimseyi sevemem sanırdım hayatta... ama bana öyle bir armağan gönderdin ki anne... sende onu sevdim... onda da seni..

29 Temmuz 2012 Pazar

iftar....

dün akşam bahçedende iftar verdik melek annem... sevdiğin ve seni seven herkes oradaydı... seni unutmadığımızı ve unutmayacağımızı görmeni istedi.. sen yanımızdaydın.. bizimle güldün, bizimle hüzünlendin... yokluğun bizim gibi seni de üzdü... rahat uyu melek annem... hep sevdiklerinin yanındayım ben.. onlara destek olmaya çalışıyorum... tıpkı eskiden olduğu gibi... kardeşlerimi hiç yanlız bırakmıyorum... yeğenlerimle ilgileniyorum... ama en zoru tabiki seninde bildiğin gibi babamı idare etmek... ama onuda senin bana miras bıraktığın sabır ve hoşgörüyle başarıyorum... elbette hatalarım ve kızgınlıklarım oluyor benimde herkes gibi annem ama sana layık bir evlat olmaya çalışıyorum... seni unutmadım, unutmayacağız bitanem.. seni seviyorum... hep yanımda ol...

27 Temmuz 2012 Cuma

bu kadar mı....

bu kadar mı annem... dünyaya geldin, bizi büyüttün, bütün hayatını bize adadın.. sonra sanki hiç yaşamamış gibi toparlandin gittin hayatımızdan... seni unutmaktan korkuyorum annem.. öyle ki her iki sözümden birinde seninle ilgili bir sohbet açıyorum... bir anı aklıma geliyor anlatıyorum... bu kadar zor olduğunu bilmezdim bir insanı kaybetmenin... hele de en sevdiğin insanı kaybetmek insanın tüm gücünü alıyormuş... belki gücümün gittiğini düşünüyorum ama giderken bana öyle değerler bıraktın ki melek annem... daha da güçlendiğimiz hissediyorum... artık yeni bir yaşam için, yeni başlangıçlar için yeterince gücüm var... seni çok seviyorum... giderken bir parçanı bende bıraktığını biliyorum... seni hergeçen gün biraz daha fazla özlüyorum... biliyorum hep benimlesin... ben de seninleyim annem... ve kavuşmamızın çok uzun bir zaman almayacağını düşünüyorum...

22 Temmuz 2012 Pazar

başetmek... başedememek....

bu iki kelimenin arasında gelgitlerle yaşıyorum anne... çünkü senin yokluğunla hiç karşılaşmadım daha önce.. hep yanımdaydın.. başım ağrır, grip olurum, panik atağım tutar hep sana koşardım... bilirdim çünkü bütün ilaçlardan daha etkilidir, senin dizlerinde yatmak... şimdi ise başımı nereye koyacağımı şaşırıyorum... herkes destek olmaya çalışıyor bana.. beni yanlız bırakmıyorlar ama... ben en çok senin dizlerini ve sıcacık ayaklarını arıyorum melek annem... beni kim nasıl iyileştirir artık bilmiyorum... bazen yokluğun mideme kramplar şeklinde saplanıyor.. yapamayacağım, alışamayacağım ben yokluğuna diyorum... sonra içimden bir ses sabret diyor... biliyorum ki o ses senin sesin... uzaktan bile olsa hala yanımda olduğunu hissettirmeye çalışıyorsun bana... dün mezarının başında yasin okurken, bir elin gelip sırtımı sıvazladığını hissettim... ordaydın... o senin sıcak, güçlü, tombik elindi... beni bırakmadığını biliyorum ama annem söyle neden kendimi bu kadar yanlız hissediyorum....

18 Temmuz 2012 Çarşamba

emanetler

merak etme canım annem... bana bıraktığın emanetlere gözüm gibi bakıyorum... hergün babama mutlaka uğrayıp halini soruyorum... türk kahvesini yapıyorum... istediği ve sevdiği yemekleri ona pişiriyorum... babama uğradığımda küçük torununu ve erkek kardeşimide görüyorum.. herkesin şimdilik keyfi yerinde görünüyor.. ama en çok rüzgarın seni unutacak olmasına güceniyorum... onsekiz ay koynunda büyüttüğün torununun seni hatırlamayacak olması en acı şey herhalde ama sen rahat uyu melek annem her fırsatta ona seni anlatacağım... kızkardeşimi de yanlız bırakmıyorum... geçen gün onlarla pikniğe gittim ve gece onlarda kaldım... çok sevindiler.. kimse kendini yalnız hissetmesin diye ben yine herşeyde ve heryerdeyim annem... ama beni kime emanet edip gittin sen... köksüz bir ağaç gibiyim... hiçbirşeye hiçkimseye ait hissetmiyorum kendimi... sen toprağın altına girdiğinden beri... kendimi en ait hissettiğim şey toprak...

özlem

seni çok özlüyorum anne... bazen sana birşey sormak yada bir olay anlatmak için elim telefona gidiyor.. anneme bunu kesin söylemeliyim diyorum... sonra... sonrası sessizlik ve sensizlik... bir daha asla seninle konuşamayacağımı anlıyorum... zaman geçtikçe içime daha çok çöküyor yokluğun... sevdiğimiz insanlar genelde beni yanlız bırakmamaya çalışıyor.. beraber geçirdiğimiz onyedi aylık savaşın ardından en büyük kaybı benim yaşadığımı biliyorlar... onlar sevdiklerini kaybetti... bense yaşama amacımı, yaşama sevincimi, beraber yaşadığım insanı kaybettim anne... en çok bir daha sana anne diyememekten korkuyordum... bu blog sayesinde defalarca anne diyebileceğim için seviniyorum... yaşam böyle bişey galiba... cennetin içinde cehennemi yaşamak... yada kendimizi cehennemde sanıp sonra abuk subuk birşeye kahkalar atmak... seni çok özledim...

15 Temmuz 2012 Pazar

yedi

dün senin yedinci gün mevlütünü okuttuk... zaman nasıl acımasızca bir hızla akıyor inanamıyorum... sevdiğimiz herkes oradaydı... kimse bizi yanlız bırakmadı canım annem... kalabalığı bir görsen kendini kıskanırdın... aynı cenazen gibi kalabalıktı... herşeyin bu kadar mı yolunda gider benim melek annem... hiçbir aksilikle karşılaşmadık bu yedi günde de... insan sorun çözücü olunca işleride böyle rast gidiyor demek ki... tüm problemleri sen çözerdin ailemizde... şimdi karmakarışık, darmadağın olmamızdan korkuyorum... seni sevenlerin ağlamalarına sözüm yok ama senden nefret edenlerin kendini yerlere atıp ağlamalarına tahammül edemiyorum... sen hastayken bir bardak su bile vermeyenler şimdi krallıklarını ilan ettiler... ama olsun ne demişler sap döner saman döner gün gelir hesap döner... ve ben bu hesabın döneceği günü kendi gözlerimle göreceğimi biliyorum... hayatında bir tek şey için beddua ettin.. için rahat olsun melek annem, onlar ne bir adım ileri gidebildiler nede adım bir geri...

çiçekler

mezarının öyle bomboş olması hiç yakışmadı annem sana... sen çiçekleri çok severdin... dağınıklığı ise asla... bizde anneannem, küçük teyzem, kızkardeşim, dünürün hepbirlikte çıktık mezarlığa... sana iki tane güzel gül aldık... hani nebimizin (SAV) çok sevdiği kırmızı güllerden... sonra rengarenk küçük çiçekler... önce mezarının etrafına dere taşları topladık... iki sıra dere taşıyla donattık mezarını... o kadar güzel oldu ki işte dedim annemde böyle olsun isterdi... sonra anneannemle teyzem kırmızı gülleri ektiler... birini başucuna diğerini ayakucuna... güller sanki hep ordaymış gibiydiler... sonra rengarenk çiçekler ektik mezarına... şenlendi aynı senin gibi etrafa neşe saçtı... taşlarına seni ne kadar çok sevdiğimizi yazdık kalemlerle.... canım annem yazdım ben... tatlı kızım yazdı anneannem... bitanecik ablam yazdı teyzem... kıymetli dünürüm yazdı dünürün... bende rahat uyu babaanne yazdım birde dualarım seninle anneanne... çünkü biliyordum en doyamadan gittiklerin onlardı... ama ben seni hep anlatacağım onlara melek annem... seni unutmamalarını sağlayacağım... sen anneanne ve babaannelerin en tatlısıydın... seni çok seviyoruz... hep seveceğiz...

arınma

herkes seni yıkamaya nasıl cesaret ettiğimi soruyor bana... insan nasıl tereddüt eder ki... sen benim annemsin.. zaten biz hastaneye yatmadan bir hafta önce yine ben yıkamıştım seni melek annem.. hastalığın o kadar ağır seyrediyordu ki banyo bile yapamayacak kadar yorulmuştun... kadın hoca "meftayı benimle birlikte yıkamak isteyen bir yakını gelsin" dediğinde hiç düşünmeden bindim cenaze yıkama aracına... biliyordum çünkü, sende benim orada olmamı isterdin.. melekler gibi uyuyordun... gözlerin kapalıydı ama ben gözünün arkada kaldığı pek çok şeyi bildiğim halde kimseye söyleyemiyordum... en basiti torunlarına doyamadan gittin... en çokda bana bu koydu... zaten tertemizdin yüreğin gibi... seni yıkadık, abdestini aldırdık... sonra kefenledik hocayla birlikte... ellerini tuttum... saçlarını okşadım... bana bu fırsatı verdiği için rabbime binler şükrettim... ayağının altını öptüm ve helallik istedim sonra... ama biz seninle zaten onyedi ay önce helalleşmiştik... sonra çıktım cenaze arabasından... içim huzurla doldu.. seni bir kez daha görüp, öpüp, koklamıştım... rahat uyu melek annem burada seni hiç unutmayacak bir kızın var...

12 Temmuz 2012 Perşembe

terkediş

ilkgünler, biz hala sensizliği tam olarak anlayamamışken, önce sen sonrada sana ait olan herşey çıktı evden.. çok kızdım önce aile büyüklerine,, ölen insanların kıyafetleri, ayakkabıları, havluları ne varsa hepsini evden göndermek gerekirmiş... sanki sen hiç yaşamamışsın hiç yokmuşşsun gibi bütün eşyaların haraç mezat çıktı evden.. seni bize hatırlatacak hiçbirşey kalsın istemediler evde.. çok kızgınım, bir o kadarda kırgın... kim veriyor ki böyle şeylerin kararını... ev sanki hiç sen orda yaşamamışsın gibi.. bütün eşyaların başkalarına verildi... özelliklede aile üyelerinden bazıları hatıra adı altında aldılar sana ait olan şeyleri... bugün kuzenim senin hırkanı giymişti... bir an ondan nefret ettim... sana ait olan birşeye nasıl sahip olur diye.. galiba mantıklı düşünemediğim bir dönemdeyim ben.. yokluğun çok acıymış... yeni yeni koymaya başlıyor.. insanların artık aile büyüğü sendin kararı sen ver demelerinden bıktım beş günde... dahası nasıl geçer bilmiyorum... ama çok acı be annem yokluğun... milyarlarca insan içinde tek başına bırakılmış gibiyim... kolum kanadım kırık... bir daha uçabilir miyim bilmiyorum...

10 Temmuz 2012 Salı

ilk günler

biliyorum şimdi sana çok saçma gelecek ama annem, aynen anlattığım gibi oldu... yoğun bakım kapısında yaşadığımız on gün senin bir nefes daha alabilmen için dua ettik hepimiz... anneannem, teyzemler, yengemler, dayımlar, komşular, eşler, dostlar, akrabalar ve hatta benim öğrencilerim.. hani çok kızdığım zaman, senin bana onları savunduğun öğrencilerim... hep dua ettik... ama olmadı... seni ilk defa üniversitenin onkoloji servisinde kaybettik bütün hayati fonksiyonların durmuştu... yirmidokuz hazirandı ve onyedi aydır verdiğimiz savaşımızdan vazgeçmiştin... yıkıldık... yerlerde süründük... çok gençtin bizi bırakamazdın.. sonra yalvarmaya başladık Allah a biraz daha nefes alabilmen için ve duamız duyuldu, O seni bize bağışladı... sonra devlet hastanesi ve yoğun bakım serüveni... ogünden sonra aldığın her nefes için dua ettim Allah a... seninle vedalaşma zamanı tanıdığı için bize... buz gibi yğun bakım odasına girdim defalarca.. bilinçsizdin ama ben beni duyduğunu biliyordum... konuştum seninle, seni ne kadar sevdiğimi söyledim... ellerini sıkıca tuttum, öptüm defalarca... insanlar deli olduğumu düşündü ben başımı ellerine yasladım... sıcacıktın, annemdin, en sevdiğim insandın... sensiz bir hayatın asla olmayacağını düşündüm ben hep... çünkü sen beni hiç bırakmazdın biliyordum... ama yoruldun melek annem... çok savaştık bu lanet hastalıkla ama sen yoruldun, ben umudumu kaybettim... şimdi yoksun ben hala yokluğunun farkında bile değilim... çok garip bir çelişki bu, inanmıyorum öldüğüne.. herkes kendimi çok sıktığımı söylüyor... ağlayamıyorum ben... bana güçlü durmamı öğrettin hep, nasıl salarım kendimi bilmiyorum ben... sana yazacağım... yazmalıyım... çünkü bu hissizliğin beni delirtmesinden korkuyorum...

anneme ve cennetine

bu blog sekiz temmuz ikibinonikide kaybettiğim anneme yazdığım mektuplardan oluşmaktadır... interaktif bir günlüktür kısaca... anneme... ve bana...